1911'li yıllarda kaleme alınmış olmasına ragmen ,bu kadar sade ve doyumsuz anlatım; beni , Sabahattin Ali'nin bugüne kadar hiçbir kitabını okumamış olmamdan dolayı utandırdı.
Hatta öyle bir detay var ki ,olayın gerçekliğinin bence en büyük ispatı ve ben bundan çok etkilendim.Yazar, romanın ikinci kısmı olan Maria Puder ile yaşanan ilişkinin anlatıldığı kısmı askerde iken kaleme almış.Ve sağ kolunun çatlamış olmasına aldırmadan ,sıcak suyun içinde kolunu bekletip ,yumuşattıktan sonra kaldığı yerden devam ediyormuş. Bu aşk değil de nedir ? yazmaya ya da Maria Puder 'e...Her kime veya neye ise...
Sıradan, hatta belki de sıradan bile denilemeyecek kadar yok sayılan bir adam Raif Efendi.Bir taraftan hayat onu görmemiş, diğer taraftan o hayatı hiçe saymış.
.Kalabalığın içinde yapayalnız.Kimseye ihtiyaç duymuyor,kimsenin varlığı onun ruhunu etkilemiyor.Tek inancı kalbi ,bir zamanlar derinden sarsılan ve iki kişilik olan kalbi.
Bu kadar sessizliğin, kendini kapatmışlığın altında gizli, gümbür gümbür hüzünlü ve gerçek bir aşk hikayesi
O kadar içimizden biri ki Raif Efendi kitabı okudukça kesinlikle bu olayın yaşanmış olduğuna inanıyorsunuz.
Bu aşkın ikinci yüzü olan Maria Puder ise güçlü ,güçlü olduğu kadar umursamaz ve bir o kadar da dişi. Raif efendinin naïf ve kırılgan ruhunun farkına varabilecek kadar da zeki ve duyarlı.
Işte böyle yanyana bile gelmesi düşünülemeyen (yazara gore ) iki karakterin akıl almaz aşkı.
Şu kadarını söyleyim ,ailemden biriymiş kadar iyi tanıyorum her iki karakteri de,
Onların hüznünü yüreğimde hissettim ya kolay kolay da aklımdan gitmeyecekler herhalde ...
Birkaç alıntı size ;
"Yaşamak, tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak; herkesten daha çok, daha kuvvetli yaşadığını, bir ana bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak... Ve bilhassa bütün bunları anlatacak bir insanın mevcut olduğunu düşünerek, onu bekleyerek yaşamak..."
"Başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğumuzu zannetmektir ki, ne kendimiz bu kadar büyük, ne de başkalarını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur"
"Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat hep böyle değil midir? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?"
"Şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum!" dedi. "Bu eksik sana değil, bana ait... Bende inanmak noksanmış...Beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanamadığım için, sana aşık olmadığımı zannediyormuşum... Bunu şimdi anlıyorum. Demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar... Ama şimdi inanıyorum... Sen beni inandırdın... Seni seviyorum... Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum... "
Işte böyle diyor Maria :DELİ GİBİ DEĞİL,GAYET AKLI BAŞINDA OLARAK SEVİYORUM!!!!
Okunmalı mutlaka diyorum :)